Adı: : Avni AKSAY Doğum Tarihi : 12/09/80 Mesaj Sayısı : 1666 Kayıt tarihi : 02/01/13 Yaş : 43
Konu: 28 KASIM 2021 CUMHURİYET PAZAR BULMACASI SAYI : 1860 C.tesi Kas. 27, 2021 2:24 am
NİYAZİ BERKES
Herkese merhaba, Aslında Niyazi Berkes'le ilgili yazıyı 19 Aralık 2021 Pazar gününe saklamıştım. Çünkü ölüm günü 18 Aralık'tır. Ancak ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve politik durumu, aşağıda paylaştığım birinci metin o kadar güzel özetliyor ki bu metni hemen bugün paylaşmak istedim. Elimde olsa, nasıl Gençliğe Hitabe her sınıfta asılıysa; bu metni her okulda bir yere asardım. Açıklamaya gerek yok, lütfen okuyunuz. İkinci metin ise Berkes'in bir anı kitabının beni çok etkileyen bölümlerinden birisidir.
"200 YILDIR NEDEN BOCALIYORUZ?"DAN (1964)
Genç okuyucu! Türk reform tarihinin âkıbetini anlatan bu hikâyeyi senin için yazdım. Bugününü daha iyi anlamak için sen onu yeniden öğren, daha derinlere git ve yazdıklarımın doğru olup olmadığını kendin araştır. Bugünkü Türkiye'nin hangi şartlar içinde kurulduğunu o zaman daha iyi anlayacaksın ve onun da, gene dönüp dolaşıp bu hikâyede anlattığım aynı bozucu kuvvetler tarafından aynı âkıbete uğratılmasına razı olmayacaksın. Sana bahsettiğim endam aynasının önüne geçtiğin zaman kendi ulusunu, tam "kurtulduk" dediğimiz anlarda, gene fakir, gene borçlu, gene dilenci durumunda, çoğunluğunu gene paçavralar içinde görürsen elbette buna razı olmayacaksın. Karamsar olmana, yabancı milletlere ve devletlere düşman olmana, kin beslemene ne lüzum, ne fayda, ne de hakkın vardır. Sorumluluk sana aittir. Dünyanın hayalât dünyası olmadığını, hesap - kitap dünyası olduğunu idrak etmen yeter. Kalkınmanın yolu heyecan ve kin değil, bilgi ve medenî cesarettedir.
"UNUTULAN YILLAR"DAN (1997)
Çalıştığım halkevinin bölümlerinden biri, “Köycülük Şubesi”ydi. Ne bir üyesi köylere gider, ne bir köylü oraya gelirdi. O zamanlar, halk kavramının içine “köylü” kavramı girmiş değildi. Gerçekte asıl halk, bir tür parya idi. Halkçılık bölümü toplantılarında bir alay halkçılık yapılır, Behçet Kemal’in palavraları ve şiirleri dinlenirdi.
Bana gelince, o sıralar, içimde güçlü bir istek vardı: bir “köy incelemesi” yapmak. Bu yerinde gerçekleştirilecek, öyle sabah gidip akşam dönmek türünden değil, uzun süreli bir çalışma olacaktı. En az bir hafta, mümkünse bir ay kalınacaktı.
Projenin kabul edilmesi ardından, hazırlıklar başladı.
Gidilecek yer “Kutludüğün” adlı bir köydü. Gazi Terbiye Enstitüsü’nden küçük bir öğrenci grubu da benimle gelecek ve orada kalacaktı.
Bu girişime “köycüler” de sevinmişti. Bu iş, onlara bir gün için iyi bir eğlence olacaktı. Ne yalan söyleyeyim bir katkıları bile oldu: köye bir Türk bayrağı dikilmeliydi. Kocaman bir direk ve büyük bir bayrağı, bir gün içinde hazırladılar. Direği önceden dikmek için kumu ve çimentosuyla köye bir adam bile gönderdiler.
Bizi taşıyan otobüs Kayaş’a kadar rahatça geldi. Ondan sonra yol yok! Bir süre eşeklerin, kağnıların düzleştirdiği yollardan tozu dumana katarak ilerledik. Otobüsün de geçemeyeceği bir yere gelince birer ikişer dışarıya çıktık. Otobüs çukur yerlerden ağır ağır selamete çıktıktan sonra yerlerimize geçtik. Kutludüğün’e dönen yolda, oraya yakın olan “Bayındır” köyü uzakta bir toprak yığını gibi gözüküyordu.
Az ilerledikten sonra iki köyün arasında tek bir ağaç gördük. Onun dışında hiç ağaç yoktu. Ağacın üstü çaput doluydu. Daha sonra merak edip sorduğum zaman öğrendim ki bu ağaç “Tekin” imiş. Yakacak oduna ihtiyacı olan köylü onu da kesmeye kalkınca, bu tekin ağacın bir yerinden bir ışık çıkarak onu yere vururmuş. Kaç kez, bu cesareti gösteren kim çıkmışsa orada ölüsü bulunmuş. Bu inanç sayesinde o zavallı ağaç üstündeki çaput süsleriyle sağ kalmıştı, Anadolu’nun göbeğinde.
Kutsal ağacı geçtikten sonra köy gözüktü. Bir Orta Anadolu köyünü ilk kez görmüş olmanın duyguları içindeydim. Halkevindeyken herkes bayrak, direk, golf pantolonu gibi şeyleri hazırlarken, ülkü dergisini yöneten, kolej mezunu ve çok iyimser bir genç olan Nusret Köymen şık bir golf pantolon ve çoraplarla geliyordu. O zamanın en medeni “köycüsü” oydu (adından da belli değil mi?). Bense, aklımca orada incelemenin nasıl yapılacağını düşünüp duruyordum.
Köye girilmeden önce duruldu. Bayrak direği konmuş. Bir küme köylü toplanmış, ayrı bir yerde, korku içinde bize bakıyorlardı. Program gereği marş söylenerek bayrak çekildi. Behçet Kemal mahut şiirlerinden birini okudu ve ondan sonra da heyecanlı nutuklar söylendi. Köylü, “ bu işten bakalım başımıza ne gelecek” der gibi bakıyor, ya da - içlerinde dünya görmüş olanları - ortaoyunu seyreder gibi bakıyordu.
Bu aşamada benim programımın hiçbir değeri yoktu. Köylünün “efendileri” köyü gezmek istedilerse de gördükleri pislik, hayvan leşleri kokusu karşısında bu köy gezisinin bir tadı olmadığını anlayarak otobüse doluştular, bize de eyvallah diyerek çekip gittiler. Ünlü “şair” ne demiştir, biliyorsunuzdur herhalde:
Orda bir köy var uzakta O köy bizim köyümüzdür Gitmesek de görmesek de O köy bizim köyümüzdür
“Şair" utanmadan böyle dizeler yazmış! İnanılır gibi değil. Bu zırva sözlere şiir diye hayran olan var hala.
“Efendiler” gidince, ilk önce biraz dolaştık. Orta Anadolu köylerinin “köy odası” denen bir yeri bulunur. Orayı bize ayırmışlardı. Eşyalarımızı oraya taşıdık. Köyü dolaşmaya çıktık. Bizi gören köylü ayağa kalkarak hallerinden özür diliyorlardı:
“Kusura bakmayın efendi, bizim halimiz böyledir.” diyerek özür diliyorlar.
Oraya niçin geldiğimizi anlamamış olduklarından, çok çekingendiler. “Başımıza belki bir iş çıkar” korkusuyla konuşmamaya çalışıyorlardı. Ömürlerinde ilk kez bu kadar şehirlinin köylerine kadar gelip kalmaya bile kalktıklarını görünce “bakalım bu işten ne çıkacak” diye endişe ediyorlardı. Elimizden geldiğince cesaret vermeye çalıştık. “köyünüzün ününü duyduk, biraz dinlenelim diye geldik” diyorsak da, bu lafları yuttuklarını sanmıyorum. Beraberimdeki gençlere “inceleme yapmaya geldik” dememelerini sıkı sıkı tembih etmiştim.
Kadınlar erkeklerden daha dertli, daha cesaretli ve kuşkusuzdular.
Bir kapı eşiğinde çok yaşlı bir kadın oturuyordu, üstü başı yama içinde. Elinde bir borazan ağızlığı, ona baka baka ağıtlar okuyordu. Çanakkale savaşında şehit düşen borazancı oğlunun ağızlığını, sağ kalan askerler ona getirmişler. O günden beri yaşlı nine, oğlundan kalan ağızlığa baka baka ağıt söylüyordu. Yetiştirdiği evladından, elinde bir o boru ağızlık kalmıştı. Titrek, hafif sesiyle on yedi, on sekiz yıldır yaktığı ağıtları okuyordu. Gözlerimden boşanan yaşları saklamak için gençlerin arkasına saklandım. O sesten, bütün Türk halkının iniltisi yansıyordu.
Yaşlı ninenin yanında uzun boylu, ayakta duran, bir paçavra parçasıyla gözlerini silerek başka bir derdini anlatmaya çalışan kadın… ve onun gibi daha niceleri…
Golf pantolonlu halkçılarımız bunları görmeden gitmişlerdi.
Bütün köy o hayalimizde Ayşeciklerin, Fatmacıkların, sevgi türküleri söyledikleri köy, bir kerpiç yığınını andırıyordu. Halkın çoğunun giysisi paçavra, çoğu yalınayak, şurada burada hayvan leşleri ve milyonlarca sinek… sonraları, her Anadolu köyünde burnuma gelen is kokusu. Halkın kendisini ısıtmak için biriktirdiği kurutulmuş hayvan tezeklerinin yakılmasından sinen koku.
“Görsek de, görmesek de, o köy bizim köyümüzdür.” Öyle mi şair efendi?
YAŞAMI
Türk sosyolog ve bilim insanıdır. 21 Ekim 1908'de Lefkoşa - Kıbrıs'ta doğmuş, 18 Aralık 1988, Londra - Birleşik Krallık'ta vefat etmiştir. Lefkoşa'da başladığı orta öğrenimini, İstanbul Erkek Lisesi'nde tamamladı. 1931'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdi (1931). Bir süre değişik işlerde çalıştı ve 1935'te İ.Ü. Edebiyat Fakütesi'nde sosyoloji asistanı oldu. Aynı yıl, Behice Boran'la birlikte ABD'de Chicago Üniversitesi'ne toplumbilim çalışmaları için gitti. 1939'da Türkiye'ye döndü, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde sosyoloji doçenti olarak göreve başladı. O dönemde "solculukla" ve "komünistlikle" suçlandı. 1948'de DTCF'nin tasfiyesi sırasında Pertev Naili Boratav ve Behice Boran'la birlikte Niyazi Berkes'i de görevinden uzaklaştırıldı.
1952'de Kanada McGill Üniversitesi'nde öğretim üyeliğine başladı ve aynı üniversitede Türkiye'nin tarihsel ve toplumsal evrimiyle ilgili sayısız çalışmalar yapan Berkes, 1975 yılında emekli oldu ve Birleşik Krallık'a yerleşti.
Bugün tüm gün görevli olduğumdan çözüm şablonunu yüklemem gecikebilir. Arkadaşlarımıza güzel bir pazar günü ve zevkli çözümler diliyorum.
En son Avni Aksay tarafından Paz Kas. 28, 2021 7:45 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
pirgei and sngmd like this post
platini üye
Adı: : Mehmet KOÇ Doğum Tarihi : 20/01/54 Mesaj Sayısı : 13591 Kayıt tarihi : 14/02/10 Yaş : 70
Günleriniz aydınlık olsun,selam ve sevgiler. Sevgili AKSAY,açış paylaşımınız için çok teşekkürler. Kitap kazananları kutlarım. Tüm dostlara zevkli çözümler,sağlık,huzur ve mutluluklar dilerim. Sevgi ve saygılarımla...
Avni Aksay likes this post
pirgei üye
Adı: : İsmail PİRGE Doğum Tarihi : 20/09/56 Mesaj Sayısı : 8959 Kayıt tarihi : 10/10/09 Yaş : 67
Amasa, general Göre 2 Sam 17.25 AB Jitra, oğlu Amasa edildi İsrailli (sonra, 1 Chr 2.17 AB Jeters, Ishmaelite ve) Abigal , Nahaş'ın kızı. Birçok tefsirciler üstlenecek bir metin hatasını içinde 2 Sam 17.25 AB ve Nahaş değiştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz Isai . Buna göre Amasa, Kral Davut'un yeğeni ve Absalom, Abishai ve Joab'ın kuzeni olacaktı . Bu ilişki, 2 Sam 19.14a EU tarafından , David şunları söylediğinde teyit edilir : "Ve Amasa'ya şunu söylemelisin: Sen benim kemiklerim ve etim değil misin?" Çoğu Alman İncil çevirileri de yazmak Jeter'i yerine Jitra içinde 2 Sam 17.25 AB . Avşalom'un Davut'a karşı ayaklanmasına önderlik etti, ancak Efraim ormanında yenildi. Absalom, ordunun başına kardeşi Yoav'ın yerine Amasa'yı yerleştirmişti - https://detr.abcdef.wiki/wiki/Amasa SS8/3 AMASA
pirgei üye
Adı: : İsmail PİRGE Doğum Tarihi : 20/09/56 Mesaj Sayısı : 8959 Kayıt tarihi : 10/10/09 Yaş : 67
15. yüzyılın sonlarında Sarazenleri betimleyen Alman gravürü Saracen - https://tr.abcdef.wiki/wiki/Saracen Dünya Forum: Sarazenler / Çöllerin korkusuz savaşçıları
Sarazenlerin atası olan Sarakenoi halkı Araplardan oldukça farklıydı, ancak zamanla Arap halklarıyla kaynaştılar ve sonrasında Müslüman oldular. 8. yüzyılda Fransa’yı işgal ederek uzun süre boyunca çeşitli bölgelerde hüküm sürdüler SSS-10/2 SARAZEN
emas_73 üye
Adı: : Öner Bölükbaşı Doğum Tarihi : 03/04/51 Mesaj Sayısı : 1663 Kayıt tarihi : 28/03/10 Yaş : 73
Nure, Vandaki folklor zenginliği içindeki Halk Oyunları, geçmişteki çevre ülkeleri kültürü, çevre illerdeki kültür ve yöresel kültürle bütünleşmiş ortaya güzel ürünler vermiştir.SS-12/2 NURE
pirgei üye
Adı: : İsmail PİRGE Doğum Tarihi : 20/09/56 Mesaj Sayısı : 8959 Kayıt tarihi : 10/10/09 Yaş : 67
1611 yılında İstanbul’da doğdu. Asıl adı Mustafa’dır, iyi bir öğrenim görmüş, çeşitli devlet kademelerinde memurluk yapmıştır. Manastırlı Nailîden ayrılması için “Nailî-i Kadîm” olarak anılmıştır. Özellikle gazel türünde başarılı şiirler kaleme almış, şiirlerinde anlam derinliğine önem vermiştir. Klasik edebiyatımızda Sebk-i Hindînin (Hint tarzı) temsilcisi olarak tanınmıştır. 1666 yılında ölmüştür.
Şiirlerini Divantnda bir araya getirmiştir. SS-13/1 NAİLİ
platini üye
Adı: : Mehmet KOÇ Doğum Tarihi : 20/01/54 Mesaj Sayısı : 13591 Kayıt tarihi : 14/02/10 Yaş : 70